30 Kasım 2007 Cuma

Michael Jackson Yeniden!

Yılların eskitemediği (tamam belki biraz eskittiği) Popun Kralı Michael Jackson, 104 milyon kopya ile dünyanın en çok satan albümü rekorunu elinde bulunduran Thriller’ın genişletilmiş 25. yıl versiyonu ile geri dönüyor. Piyasaya çıktığında neredeyse tüm Grammy ödüllerini toplayan ve değişik dallarda Guinness Rekorlar Kitabına giren albüm, bu kez karşımıza MJ’ın yeni ve daha önceden yayımlanmamış parçaları ve remixler ile birlikte geliyor. Bonus DVD’sinde ise Dijital olarak yenilenen klipleri ve "Motown 25: Yesterday, Today, Forever" televizyon şovundaki performansı yer alacak. 25. Yıldönümü albümü tüm dünyada 11 Şubat 2008’de satışa sunulacak.

"Most Successful Entertainer of All Time (Guinness World Records)", “Best-Selling Pop Male Artist of the Millennium (World Music Award) ve “Artist of the Century (American Music Awards) gibi başarılara sahip olan Michael Jackson’ın yeni albümünün içeriği şöyle…

THRILLER - 25TH ANNIVERSARY EDITION
Thriller - original track listing - US Billboard Chart Peaks
"Wanna Be Startin' Somethin'" - (#5 Hot 100, #5 R&B)
"Baby Be Mine"
"The Girl Is Mine" (with Paul McCartney) - (#2 Hot 100, #1 R&B, #1 Adult Contemporary)
Thriller" - (#4 Hot 10, #3 Hot R&B/Hip-Hop Singles & Tracks)
"Beat It" - (#1 Hot 100, #1 R&B)
"Billie Jean" - (#1 Hot 100, #1 R&B, #9 A/C)
"Human Nature" - (#7 Hot 100, #2 Adult Contemporary)
"P.Y.T. (Pretty Young Thing)" - (#10 Hot 100)
"The Lady in My Life"
Bonus Material:
10. Someone In the Dark ^
11. Billie Jean (Michael Jackson's original demo recording) ^
12. Carousel ^
Previously Unreleased Tracks For 25th Anniversary Edition
13. The Girl Is Mine 2008 with will.i.am*
14. P.Y.T. (Pretty Young Thing) 2008 with Michael Jackson and will.i.am*
15. Wanna Be Startin' Somethin' 2008 with Michael Jackson, Akon and will.i.am*
16. Billie Jean 2008 with Kanye West*
17. For All Time (unreleased track from original Thriller sessions)*
^From 2001 Thriller Special Edition
*-previously unreleased
Bonus DVD
The Videos
1. Thriller
2. Beat It
3. Billie Jean
4. Billie Jean performance from Motown 25: Yesterday, Today and Forever

25th Anniversary Executive Producer: Michael Jackson
Original Album Produced by Quincy Jones

29 Kasım 2007 Perşembe

Ortada da kuyu var yanda da

Her şeyi geçtim, şu insanların yolda yürümeyi becerememesine sinir oluyorum. Trafikten zaten umudum yok, artık inancım kalmadı çözüleceğine, ama yolda yürümeyi de bir becerin be kardeşim. Çok muhalif bir günümde miyim bilmiyorum ama biraz düşünceli olsa insanlar, biraz daha hoşgörü olsa, biraz daha güleryüz belki, hayat kat kat güzel olmaz mıydı? Avrupa ülkelerinin bazılarında gördüğü trafik düzenine imreniyor, hayret ediyor insan. Halbuki (hemen hemen)aynı yollar, aynı arabalar; ama istenince oluyormuş demek ki.

Yolda yürümenin de bir adabı vardır, aynı trafikteki gibidir, sağdan yürürsün bir kere, karşından gelen de sağdan yürür, böylece çarpışmazsın. Gerçi bizde trafiğin bile ne kadar bilindiği ortada ya neyse. Karşıdan karşıya geçerken hurra etmek yerine sağdan gitsek ne kadar rahat ederiz, ne güzel bir manzara olur. Enteresandır ama çoğu “değme” şehirde olmayan bu düzen Malatya’da var mesela. Herkes nereden, ne zaman ve nasıl karşıdan karşıya geçeceğini biliyor, kimse E5’deki travestiler gibi koşarak ve yanlış yerlerden karşıya geçmeye kalkmıyor. Alışkanlık, kent kültürü meselesi bi nevi. Bizim dünyada eşi benzeri olmayan İstanbul’umuza baksanıza bir hele. Bırakın karşıdan karşıya geçmeyi, bir de kaldırımda üstünüze üstünüze gelip, kenara çekilmek bir yana vurup geçip bir özür dileme zahmetine bile katlanmazlar. Siz de bir şey deseniz kavga çıkar. Hadi diyelim kavga ettiniz, hatta adamı ağız burun haşamata çıkardınız. E kardeşim döv döv bitmez ki adamları. Tam tersi ihtimal de var üstelik, büyük ihtimalle bu kabalığı yapan insan sizi tokat manyağı edecektir.

İstanbul’un bu yönden sevdiğim bir özelliği de var aslında. Metro ve benzeri yerlerdeki yürüyen yol ve merdivenleri kullanmayı biliyor insanlar en azından. Yavaş ilerleyen ya da olduğu yerde durmak isteyenler merdivenin ya da hareketli yolun sağ tarafında duruyor ve acelesi olanlar için sol tarafını boş bırakıyorlar. Ankara’da ise bundan eser yok. Herkes çullanıveriyor, sağı solu boş bırakan olmadığı gibi tüm yolu ailekcek kapatabiliyorlar bile. Üstelik arkasında acelesi olan veya beklemek istemeyen birileri olduğuna bakmak, ya da görse bile çekilmek zahmetine bile girmiyorlar. Otogarında da böyle, raylı sistemlerinde de, başka yerlerde de. Trafik sorunu ve çevre kirliliği için öneriliyor ama gel de bu halde toplu taşıma kullan.

Son olarak iş çıkışımdan bahsedeceğim. Çalıştığım yer çok katlı ve binden fazla çalışanı olan bir kurum. İş çıkışında asansör kargaşasına girmek istemeyince merdiveni tercih edebiliyorum. Hadi o geniş merdivenden indiğimde sallana sallana ilerleyen hanım ablaları saymayalım, bina çıkışından servislere kadarki o yola ne demeli… Yağmurda bile Konya ovasındaymışçasına umursamaz şekilde yürüyen ve yolu altı kişi yan yana sohbet ederek kapatanlara ne demeli? Tarlada gitsen anlarım ama insan birazcık başkalarını da düşünmeli bence. Hayır kornam ya da selektörüm yok ki bu adamlara kendimi hatırlatayım, herifin umrunda değil, kaygı yok, saygı yok. Bırakın Formula pistini, Avrupa Birliği’ni, Nükleer santrali, biz önce yolda yürümeyle başlayalım işe bence. Evet belki biraz agresif modumdayım ve çok sıradan bir konu üzerine zırvaladım. En azından haksızsın diyen olmaz diye umuyorum.

12 Kasım 2007 Pazartesi

Make me beautiful

Her ne kadar dört sezonu izlemiş olsam ve geçen ayın 23'ünde tanıtımı yapılan beşinci sezonu beklesem de yine de dördüncü sezonun cnbc-e'de yayımlanmaya başladığını söyleyeyim dedim. Nip/Tuck'ı denemediyseniz deneyiniz, pişman olmazsınız.

İki estetik cerrahın hayatı ameliyatları kadar ilginç olabilir mi? Söz konusu dizi Nip/Tuck, doktorlar da Christian Troy ve Sean McNamara ise en inanılmaz, en sarsıcı, en kafa karıştırıcı hikâyelere hazır olmak gerek. Ve bütün bunlar olup biterken birbirinden mükemmel şarkılar da fonda…“Bana kendiniz hakkında neyi beğenmediğinizi söyleyin.” diye başlıyor Nip/Tuck. Bu işini bilen estetik cerrahlar, kötü yanlarınızı düzeltebilir, kırışıklıklarınızı ortadan kaldırabilir ya da yağlarınızı alabilir. Zarar görmüş yüzleri onarabilir ve hatta yaralı bir ruhun tekrar mutlu hissetmesine yardımcı olabilir... Ancak ruhunuz için yüzeyde yapılan bu değişiklikler yeterli olabilir mi?

7 Kasım 2007 Çarşamba

ÇARŞI Dokuza da karşı!

Beşiktaş dün gece Liverpool'a 8-0 yenilerek hezimet yaşadı ve hepimizi kahretti. Bu skorla Avrupa Kupaları'nda kendi tarihinin en farklı skorlu yenilgisini alırken, Şampiyonlar ligi tarihinde de bir rekora imza atmış oldu. Maçtan sonra Başkan Demirören'in tansiyonu düşerken Ertuğrul Sağlam'ın da istifasını sunduğu söylentileri yayıldı. Fenerbahçe maçından sonra Başkanın söylediği "PAF takımla çıkacağız" sözüne gönderme yapan Beşiktaş taraftarı "PAF ile çıksak daha iyi olurdu" dedi. Maçın ardından elbette espriler de yapılmaya başlandı. Her ne kadar dünkü yenilgi herkes gibi benim de içimi çok acıttıysa da şu espriyi de paylaşmadan geçemeyeceğim.

BJK Başkanı Demirören, Şampiyonlar Ligi'nde tarihe geçerek büyük takım olduklarını söyledi ve UEFA'da hakkımızı koruyamayan Şenes Erzik istifa etmezse, Markus MERK düdüğünü asıp hakemliği bırakmazsa Marsilya Maçına Minik takımla çıkacaklarını ekledi.

Galatasaray'da Chealsea'den beş yiyerek UEFA Kupası'na itildiği sene bu kupayı almıştı. Fenerbahçe ise ilk kez Şampiyonlar Ligi'nde grupları sıfır puan ile tamamlayarak bir başka rekora imza atmıştı.

21 Ekim 2007 Pazar

Oyungezer Dergisi Kasım'da piyasada!

Beklediğinizden çabuk oldu değil mi? Türkiye'nin "SEVİYE" atlayan en deneyimli ve başarılı kadrosu tarafından hazırlanan Oyungezer Dergisi bu ay piyasaya çıkıyor. Dergiyle ilgili tartışmalara katılmak ya da başka ipuçlarına ulaşmak için her geçen gün büyüyen forumumuzda gezintiye çıkabilirsiniz.




Yeni dergi ile beraber "Console Master"ınız da gayet aktif olarak işinin başına dönüyor elbette. Oyungezer konsol sayfalarında her ay görüşmek üzere, bye&smile ;)

MegaEmin™ Online açıldı!


Yazı icat edilmeden önce açtığım ve güncelliğini yitiren, son bin yıldır perdeleri kapalı bulunan kişisel web sitemi törenle yeniden açıyorum. Tamam, içi henüz çok dolu değil ama boş buldukça hem burayı, hem de web sitesini doldurmaya çalışacağım. Şimdilik sadece bir iki link çalışıyor ama tez zamanda birşeylere benzeyeceğini umuyorum. İlk hedefim, daha önceleri yer darlığı nedeniyle tümüyle dergide yer bulamayan dev "Metal Gear Evreni" yazımın güncellenmiş halini yayımlamak. Daha önce okumadıysanız kesinlikle kaçırmayın derim. MegaEmin™ Online'a http://www.megaemin.com/ adresinden veya yandaki linkten ulaşabilirsiniz.

8 Ekim 2007 Pazartesi

Yeni dergimiz: Oyungezer


Çoğunuzun bildiği gibi Level Dergisi'ni de bünyesinde bulunduran Vogel Yayıncılık şirketi Doğan Grubu tarafından satın alındı. Dergiyi bu günlerine getiren temel ekibin hemen hemen tamamı, bu durumdan rahatsız olup görevlerinden ayrıldılar. Doğan Grubu'nun medya tekeli sadece beni rahatsız etmiyormuş demek ki. Özgürlüklerinden taviz vermeyi uygun görmeyen ekibimiz tarafından yoğun çalışmalarla hazırlanan yeni dergimizin adı sonunda belli oldu: "Oyungezer" ( http://www.oyungezer.com.tr/ )

Yaptıklarımız yapacaklarımızın garantisidir sözünden yola çıkarak; Oyungezer ile de her zaman yaptığımız gibi ülkenin en kaliteli bilgisayar oyunları dergisini hazırlayacağımızdan emin olabilirsiniz. Tabi ki öyle uzaktan izlemekle olmuyor, herkesin, her kesimin desteğini bekliyoruz. Derginin çıkış tarihi web sitesinden duyurulacak ama siz o zamana kadar dergimizin adını ve hazırlayan ekibi eşe, dosta, hatta düşmana, tanıdığa, tanımadığa, alabildiğine kainatta kim var kim yoksa herkese duyurmaya çalışın. Ne demiş Mustafa Kemal: "-Ya istiklal, ya ölüm!", bi de "-Ben medyanın zeki, çevik ve özgür olanını severim".

28 Ağustos 2007 Salı

Level Over!

Dokuz yıldır sizlerle beraber olduğum dergimde, çocuğumda, ailemde yazmayı bırakıyorum. Yolu oyunlardan geçenlerle elbet buluşacağız :)

29 Mayıs 2007 Salı

Oyungezer de tamam;)

Cumartesi yetişemedm belki ama pazar akşamı dergideydim. Herkes harıl harıl çalışıyordu derginin son rötuşları üzerinde. Neyse, konuyu uzatmak niyetinde değilim. PES 2008'e elimi sürmememe rağmen kurulu HDTV + PS3 düzenini değiştirmek istemememden dolayı oturdum makinenin başına. Demosunu saymazsak bu oyunu PS3'de ilk oynayışım denebilir, başladık arkadaşlarla oynamaya. Hala PES2008'i beğenmediğimi eklemeliyim, fikrim değişmedi. Erden, Orçun, Serhat ve Sinan'la bi beş on maç kadar yaptık.
Oldukça keyifli geçti esasen, derginin havası bir başka oluyor açıkçası. Ama maalesef bu kez skorları açıklayamıyorum, çünkü Sinan'dan yüklü sayılabilecek bir rüşvet aldım. Gördüğün gibi patron, ben sözüme sadık kaldım, buraya hiçbir şey yazmıyorum skorla ilgili. GTAIV için de teşekkürler. Yine geleyim de yine kapışalım olur mu:) OFB'de Ankara'ya geldi bu arada, sırada cumartesi günkü büyük kapışma var. Bu sefer kadro olabileceklerin en güçlüsü... Göreceğiz günlük, göreceğiz...

22 Mayıs 2007 Salı

Geçmiş olsun Fırat :)

Bayanlar baylar, uzun sayılabilecek bir süreç sonunda nihayetlendi ve beni Pro Evolution Soccer'da en fazla zorlamayı başarabilen Orhan Fırat Bekar (a.k.a. OFB) sonunda askerden döndü. Hoşgeldin güzel kardeşim. Bırak askerlik anılarını falan da olaya gel, bakalım kulak memesi kıvamına getirilebilecek misin? İşte ilk ayakta yaşananlar...
OFB cuma günü terhis olur olmaz İzmir'den uçağa atlayıp Mersin'e gelmişti. Bendeniz de iş için gittiğim Antep'ten aynı gün Mersin'e geldim. Birkaç saatlik dinlenme ve toparlanmanın ardından buluştuk tabi. Sağolsun Merso'suyla gelmiş bu sefer (nerden bulduysa artık), beni almasıyla oyun salonunda gözümüzü açmamız arasında üç dakikalık bir zaman geçti. Ula insan bir merhaba der iki gözüm. İnsan askerden gelince başka şeye saldırır benim bildiğim ama bizimkisi direk PES, yuh yani. Her neyse, resimde de gördüğünüz "P.E.S. Etme" şeklindeki güzel isme sahip olan mekandayız. Hemen koltuğumuza kuruluverdik. Bir yandan da Antep'ten OFB'nin siparişi üzerine getirdiğim baklava & fıstık ezmesi & dolama karışımı tatlı paketine yumulduk. İğrenç, rezil bir durum, oyun başladı ama ikimizin de elleri simültane olarak yediğimiz tatlılardan dolayı şıralı:)
Takım seçmedik, bizden önceki oyunculardan kalmış olan takımlarla ve oyuncu değişikliği dahil hiç bir düzenleme yapmadan başladık oyunlara. Tesadüf bu ya, OFB hiçbir zaman vazgeçmediği Ronaldinho'sunu yine tekeline aldı Barcelona ile, bana ise Manchester United düşüyordu. Bu arada gördüğünüz, daha doğrusu göremediğiniz üzre maçın fotoları yok, çünkü alel acele çekim yapamadım, ama mekanın fotoğrafları görülüyor; reklam gibi olduğunun farkındayım ama oladabilir, Mersin'deyseniz burayı size önerebilirim, çok şık ve kaliteli bir yer. Önümüzdeki maçlarda fotoğraf da çekmeye çalışacağım tabi. Konuya dönelim, çok uzatmaya gerek yok, ilk maç benim 2-0 üstünlüğüm, ikinci maç ise OFB'nin 2-0 üstünlüğü ile tamamlandı. Zamanımız çok kısıtlı olduğu için sadece son bir maç yapabilecektik ve bu da günün finali olacaktı. Maça mükemmel başlayan bendeniz, ayıptır söylemesi skoru 3-1'e getirmiş şov yapmaktaydım. Öyle ki şımarıp dördüncü golü atabilecekken dalga geçip atmadım. Bende biraz gol atınca böyle şımarıklık oluyor her nedense, yine karşımdakinin Fırat olduğunu unuttum. Maçın sonlarına doğru büyük baskıya maruz kalmama rağmen, maçı 3-2 galibiyetle tamamlamayı başardım ve günün kazananı oldum. Eeeee, ne bekliyordunuz ki:) Şimdi onlar düşünsün ehhe...
Önümüzde başka güzel maçlar olacak elbette. Başarılı oyuncu arkadaşlarımdan Muhittin (max yenilgisi 3-0), Ebubekir (max yenilgisi 3-0), Ahmet (max yenilgisi 8-0) ve Volkan (daha oynamadık) ile karşılaşmalarımız olacak yakın zamanda. Daha da güzeli önümüzdeki hafta Ankara'daki evimde kamp kuracak olan OFB ile ölümüne maçlarımıza başlayacağız. Büyük ihtimalle ağır taktiklerle FRA-BRA şeklinde geçecek olan maçların sonuçlarını da burada yansıtmaya çalışacağım, becerebilirsem resimli ve konulu olarak:) Olm OFB, iyi çalış da madara olma. Tek farklı yenilgiler için yalvaracaksın!
Bu hafta sonu da dergiye uğrayacağım, sevgili editöryal kardeşlerim, yok ben bilmiyordum, yok benim habarım yoğudu, yok bizde sular kesik felan gibi bahaneleri bırakın bir kenara. Cumartesi öğleden sonra dergide olun ki sizinle de kapışalım. Öööle yazması kolay:) Oh be, PES'im gelmiş...

21 Nisan 2007 Cumartesi

Gel tezkere (ki PES oynansın)

Burası günlük olduğuna göre sadece ilgi alanıma giren konuları değil, bizzat yaşadıklarımı da yazabilirim diye düşünerek işi biraz daha samimiyete dökmeye karar verdim. Tabi ki böylelikle biraz daha gereksiz ve saçma bilgilerle bezenmiş bir blog olacaktır arada sırada ama zaten günde beşyüz bin hitim yok, meraklısı giriyordur.
Deli gibi olmasa da zaman, daha doğrusu rakip buldukça PES 6 oynamaya çalışan bir insan evladıyım. Gelin görün ki genelde karşılaşmalarım galibiyetle; hatta farklı galibiyetlerle sonuçlandığı için oyundan sıkılma durumum oluyor. İşte burada benim kanka Fırat (aka. OFB) devreye giriyor (kanka manka değil aslında, olayımız tamamen multimedya tabanlı çıkar ilişkisi, kimsenin de inkar ettiği yok:). Pis herif bu oyunda beni çılgına çevirecek kadar başarılı, ama hemen her maçımız FB – GS derbisi tadında heyecanlı ve görsel ziyafet havasında geçiyor. Başlarda az ağlatmadım herifi ama böyle yapa yapa kendi ellerimle bir canawar yarattım galiba. Kabul etmesi ve buradan ilan etmesi biraz zor gerçi ama artık o ünlü FRA – BRA maçlarımızın %60’ını kazanıyor dürzü. E Allahın sopası yok tabi, kendisi şu anda İzmir’de vatani görevini yapıyor ehhe, oynayabildiği yegane oyun mayın tarlasıdır diye tahmin ediyorum. Unutulmasın ki papaz her zaman pilav yemez ayrıca da. Ne kaldı askerliğe şunun şurasında, bir ay sonra hürgeneral olacan olum Fırat, gel de bi kulak memesi kıvamına getireyim seni. Özledim senlen kapışmayı. Senle ilk maçımız gibi bi beş çakim sana da gör.
Şimdi diyeceksiniz ki dergidekilerle neden kapışmıyor bu adam… E zor tabi Ankara’da olmak. Bir fırsatını bulur da Oyungezer ekibini bir arada yakalarsam ve de kimsenin de işi yoksa, artık nası olacaksa, bi şekilde onların da ifadesini alıcaz tabi, ama hepsi sabır gerektiriyor çekirge, sabır. Yine bir diğer soru da “neden PES 2008 değil de PES 6?” olabilir, hemen açıklayayım. PES 2008’in serinin başarı grafiğini gerek insanların beğenisi, gerekse satışlar anlamında düşürdüğünü bilmeyen kalmamıştır sanırım. Ben bu duruma rağmen zoraki bu oyunu oynayanlardan birisi değilim ve PES6’da kalmayı tercih ediyorum. PES2008’in akıcı olmayan ve ruhsuz oyunu ile uğraşmaktansa gerçekten futbola benzeyen Türkçe Spiker’li PES6’dan PES7’ye transit geçmeyi planlıyorum.
Fırat askerden gelene kadar GT 5 Prologue ile idare edicez bakalım, tabi bu yazdıklarım sadece burada kalmayacak. Adam askerden geldikten sonra yaşanan kapışmaları ve sonuçlarını, tüm belgeleriyle burada yayımlayacağım, umarım da rezil rüsva Ahmet Çakar tadında bir sonucu burada yayımlamak zorunda kalmam. Ha Ankara’da yaşıyor, çok sıkı PES6 oynuyor, bir Oyungezer Home-Office’inin nasıl olduğunu merak ediyorsanız bana buradan bir mesaj da sallayabilirsiniz, bakarsınız sizin de bir ifadenizi alırım. Haydi şeytanınız bol olsun kızlar…